Ortadoğu coğrafyası bir kez daha diken üstünde. İran ve İsrail arasında uzun yıllardır süregelen örtülü mücadele, artık açık büyük bir savaşa doğru eviriliyor. Diplomasi masaları dağılıyor, karşılıklı tehditler her geçen gün daha yüksek sesle dile getiriliyor. Bu tablo, sadece iki ülkeyi değil, tüm bölgeyi ve hatta küresel dengeleri derinden sarsacak bir çatışmanın habercisi.
İsrail, güvenlik endişesiyle sert müdahalelere yönelirken; İran, ideolojik ve jeopolitik tezlerini sahaya sürmekten çekinmiyor. Bir kıvılcım, tüm Ortadoğu'yu yangın yerine çevirebilir. Ve bu yangın, sınır tanımaz. Peki biz, yani Türkiye, bu tabloda nerede duruyoruz?
Türkiye olarak tarihi bir sorumluluğumuz var. Bu coğrafyanın vicdanı, aklı ve denge unsuru olma görevini her zaman taşıdık. Ancak unutmamamız gereken bir gerçek var: Barış istemek, savaşa hazır olmayı gerektirir. Çünkü barışı ancak güçlü olanlar koruyabilir. Bugün etrafımız ateş çemberiyle kuşatılmışken, iç huzurumuzu ve milli birliğimizi korumanın yolu, caydırıcı bir güce sahip olmaktan geçiyor.
Cumhurbaşkanımın Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi, millet olarak biz, bin yıllık bir savaş geleneğinin çocuklarıyız. Cenk dediğin bizde vakar olur, disiplin olur, inanç olur. Savaş çığırtkanlığı yapmıyoruz ama gerektiğinde vatan toprağını ve mazlumun hakkını korumak için gözümüzü budaktan sakınmayız. Sınırlarımızda yaşanacak her türlü güvenlik tehdidine karşı hazırlıklıyız. Gerek askeri teknolojimizle, gerek yetişmiş insan gücümüzle, gerekse stratejik aklımızla her türlü senaryoya hazırız.
Bugün Türkiye, sadece bir ülke değil, bölgesel bir güçtür. Gerek NATO içindeki rolüyle, gerek bölge halklarıyla kurduğu gönül bağıyla dengelerin değiştirici unsurudur. Ancak bu gücün sürdürülebilir olması için içimizdeki birlik ruhunu canlı tutmalıyız. Çünkü düşman dışarıdan önce içeriden yıkmaya çalışır.
İran-İsrail savaşı ihtimali, sadece onların sorunu değildir. Suriye'den Lübnan'a, Irak'tan Filistin'e kadar her cephe hareketlenebilir. Mülteci akınları, ekonomik dalgalanmalar, terör tehdidi artabilir. İşte bu yüzden Türkiye olarak hem sınırlarımızda hem de diplomasi masalarında tetikte olmalıyız. Çünkü barış, ancak hazır olanın elinde anlam kazanır.
Unutmayalım ki, biz bu coğrafyanın öz evladıyız. Ve bu topraklarda kimsenin hegemonyasına boyun eğmeyiz. Bugün güçlü olma vakti. Bugün bir ve diri olma zamanıdır. Türkiye Cumhuriyeti, gerekirse cenk için hazırdır; ama her şeyden önce barışı koruyacak kudrettedir.
