Isparta’nın Keçiborlu ilçesine bağlı Aydoğmuş Köyü’nde, bir araçta başı kesilmiş halde bulunan Ferdi Özdemir’in acısı hâlâ yüreğimizi kavuruyor. Bir baba, evladının ardından konuşuyor; sesi titriyor, nefesi daralıyor ama kelimeleri alev gibi.
Her cümlesinde bir isyan var:
“Bu nasıl bir husumet? İki çocuklu bir çobanı hayattan koparacak kadar insanın gözünü ne bürür? Hiç mi Allah’tan korku kalmadı?”
Bu sorular sadece Ferdi Özdemir’in babasının değil, hepimizin yüreğinde yankılanıyor.
Bir Baba Evladını Toprağa Koyarken…
Toprak ağırdır. Hele evlat toprağa konuyorsa, dünyanın bütün dağları o babanın omzuna çöker.
Ferdi’nin babası konuşurken aslında sadece oğlunu değil, hepimizin kaybolan insanlığını da anlatıyordu.
Sanki şunu diyordu:
“Bir kin, bir nefret, bir öfke… Ne kadar büyürse büyüsün; bir insanın canını almaya değer mi?”
Bu Nasıl Bir Vahşet?
Türkiye’de yıllardır pek çok acı gördük, çokça kavga, çokça öfke…
Ama bir insanın başı kesilerek öldürülmesi, medeniyet iddiamıza, insanlığımıza, toplum olarak kurduğumuz her değere yönelmiş bir hançerdir.
Böyle bir vahşeti yaptıracak kadar gözünüzü döndüren şey nedir?
Hangi husumet bir aileyi yetim bırakacak kadar, bir babayı evlatsız bırakacak kadar büyür?
Hangi hesap bir canı almaya değer görülür?
Bu soruların cevabını şimdi kimse bilmiyor.
Soruşturma devam ederken yalnızca şunu biliyoruz:
Bu topraklarda hiçbir nefret bir insanın yaşam hakkından daha büyük değildir.
Kin, Karanlığın En Eski Silahıdır
Toplum olarak son yıllarda öfkeyi çok hızlı tüketiyoruz.
Birinin yüzünü bir kere görmek, bir söz duymak, bir tartışma yaşamak bile nefret tohumları ekiyor.
Köyde, kasabada, şehirde…
Kimin kalbinde ne saklı, kim neyi büyütüyor, bilemezsiniz.
Ama bildiğimiz bir şey var:
Kin büyüdükçe insan küçülür.
Nefretin olduğu yerde merhamet kurur.
Merhametin bittiği yerde ise önce insan ölür, sonra toplum.
Allah Korkusu Nerede?
Ferdi Özdemir’in babasının sözleri sadece bir feryat değil, bir muhasebe çağrısıydı:
“Hiç mi Allah’tan korkunuz kalmadı?”
Bu cümle, adaleti sağlayacak makamlara değil; kalbinde bir gram bile kötülüğe yer veren herkese söylenmişti aslında.
Çünkü bu tür cinayetler sadece bir aileyi değil, bir toplumun vicdanını yaralar.
Böyle bir olayın ardından kimse “bana ne” diyemez.
Herkes kendi içindeki öfkeyi, kini, nefretini sorgulamalı.
Bir Çobanın Sessiz Yaşamı ve Bitmeyen Acısı
Ferdi Özdemir, iki çocuk babası bir çobandı.
Gündüzleri dağlarda koyun güder, akşamları evine dönerdi.
Sıradan bir hayat, sakin bir yaşam, sade bir düzen…
İşte bazen en sade hayatlar en acı sonlarla kesiliyor.
Ve insan sormadan edemiyor:
“Bu sessiz adama reva görülen bu mu olmalıydı?”
Toplum Olarak Ne Yapacağız?
Bugün bu köşe yazısını okuyan herkes kendi kendine şu soruyu sormalı:
Öfkemizi neden bu kadar büyütüyoruz?
Husumeti neden bir zaman bombası gibi içimizde taşıyoruz?
Sözle çözülebilecek meseleler neden silaha, bıçağa, vahşete dönüşüyor?
Bu ülkenin insanı merhametle anılırdı.
Komşusu açken tok yatmayan bir kültürden geliyoruz.
Peki biz ne zaman birbirimize bu kadar hoyrat olduk?
Ferdi Özdemir’in babasının feryadı aslında bir uyarı:
“Kin büyürse insan ölür.”
Bu olayın tüm yönleriyle aydınlatılması, fail ya da faillerin adalet önünde hesap vermesi elbette şart.
Ama daha önemlisi, toplum olarak bu karanlık döngüyü kırmamız.
Unutmayalım:
Bir insanın hayatı hiçbir husumetin bedeli değildir.
Hiçbir öfke bir evladı babasından, bir çocukları babalarından etmeye değmez.
Ve hiçbir nefret, Allah korkusunun önüne geçmemelidir.
