Son günlerde sosyal medyada dikkat çeken bir tablo var. Özellikle X platformunda yürütülen propaganda, CHP’nin bütün siyasetini üç isim etrafında şekillendirmeye çalışıyor: Ekrem İmamoğlu, Özgür Özel ve Özgür Çelik. Sanki CHP, koca bir siyasi geleneğin değil, yalnızca bu üçlünün partisiymiş gibi bir algı pompalanıyor.
Oysa işin perde arkasında çok daha çetrefilli bir süreç yaşanıyor. İl başkanlığı görevinden alınan Özgür Çelik’in yerine Gürsel Tekin kayyum olarak atandı. Ancak Tekin’in görevi, daha ilk saatlerde Genel Başkan Özgür Özel tarafından ihraç edilmesiyle adeta taş koyulmaya çalışıldı. Sosyal medyadaki paralı ağlarda ise Gürsel Tekin’e yönelik hakaret ve linç kampanyası hızla devreye girdi. Kimileri mal varlığını çarşaf çarşaf paylaşırken, kimileri ajanlıkla suçladı.
Tüm bu tartışmaların gölgesinde asıl mesele gözden kaçırılmak isteniyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde 560 milyar lirayı bulan yolsuzluk soruşturmaları hâlâ gündemde. Her geçen gün yeni dosyalar patlak veriyor, kamu kaynaklarının kimler eliyle ve hangi yöntemlerle eridiğine dair çarpıcı iddialar yargının ve kamuoyunun önüne seriliyor.
Buna rağmen CHP’nin kendi içinden gelen farklı sesler, bu algı operasyonlarıyla susturulmak isteniyor. Parti, bir bütün olarak topluma umut vadetmek yerine, dar bir kadro siyasetine sıkıştırılıyor. Bu yaklaşım hem CHP’nin kurumsal kimliğini zedeliyor hem de geniş halk kesimlerinin güvenini sarsıyor.
Unutmamak gerekir ki siyasette gerçek güç, birkaç kişiye değil; kurumsal birikime, şeffaf yönetime ve toplumla kurulan güvene dayanır. İBB’deki yolsuzluk iddiaları aydınlatılmadan, parti içi demokrasi işletilmeden, birkaç ismin etrafında “kahramanlık hikâyesi” yazmak toplumu ikna etmeye yetmez.
Bugün CHP’nin önünde iki yol var:
Ya bu dar çerçeveden çıkarak şeffaflık, hesap verebilirlik ve kurumsallığı öne koyacak…
Ya da üç ismin gölgesinde kalan bir parti olmayı kabullenecek.