Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yerinde olsam, çıkıp ne bir şehir hastanesinden bahsederim, ne de yerli İHA-SİHA projelerinden. Ne ulaşımda atılan dev adımları anlatırım ne de savunma sanayisindeki yerli başarıları. Çünkü açık ve net: Anlamayacaklar.
Yıllar içinde bu ülkeye çağ atlattıran yatırımların karşısına hâlâ ideolojik önyargılarını diken bir kitle var. Her şeyden şikâyet eden, ama en iyi hayatı yaşayan bir güruh bu. Şehir hastanesine gidip en kaliteli sağlık hizmetini alır, ilacını ücretsiz temin eder ama şükretmez. Üstelik bunu bir hak değil, sanki zaten eksiksiz alması gereken bir lütuf gibi görür.
Savunmada yerlilik oranı yüzde 20’lerden 80’lere çıktı. Sınırlarımızın ötesinde Türkiye artık oyun kurucu. Ama bu bile bazılarına yetmiyor. Çünkü mesele ne hizmet, ne vizyon, ne kalkınma. Mesele, Erdoğan nefretiyle yanıp tutuşan bir zihniyetin ülkeye dair her olumlu adımı yok sayma çabası.
Bugün bu zihniyetin gözünde, şaibelerle dolu, sicili ortada olan kişilere bile Cumhurbaşkanlığı yakıştırılabiliyor. Niye? Çünkü “yeter ki Erdoğan gitsin.” Türkiye'nin nasıl yönetileceği, ekonomisi ne hale gelir, güvenliği nasıl sağlanır; bunların hiçbiri umurlarında değil.
En acı tarafı da şu: Bu kişiler ülkede sistemden en fazla nemalananlar. Avrupa standartlarında yaşam süren, yurtdışına tatile giden, organik ürünlerden şaşmayan, özel okullarda çocuk büyüten ama hâlâ "açız, bittik" diyen bir kesim bu.
Bu yüzden Erdoğan’ın ve hükümetin, bundan sonra ne yaptığını anlatma çabası yerine, neyin karşısında durduğumuzu anlatması daha anlamlı. Çünkü ağzınızla kuş tutsanız da yaranamayacağınız bir kitle var bu ülkede.