Gazeteci Samet Memiş:
Manavgat Belediyesi’nde patlak veren yolsuzluk ve rüşvet soruşturması, artık münferit bir skandal olmanın çok ötesinde. Bu mesele, yerel yönetimlerde alışılagelmiş ahlaki çöküşün değil; sistematik bir çürümenin tüm çıplaklığıyla ortaya serilmiş hâlidir.
Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Engin Tüter’in savcılığa verdiği ifadeler, her satırında “biz burada böyle yönetiyoruz” mesajı taşıyor. Tüter’in odasındaki tatlı kutusundan çıkan 110 bin avro, sadece bir para değil; bu sistemin sembolü hâline geldi. O kutu artık Manavgat’ta sadece baklava değil, utanmazlığın ve pişkinliğin de sunulduğu bir kutudur.
Olayın merkezinde, Belediye Başkanı Niyazi Nefi Kara ve onun resmi hiçbir sıfatı olmayan ancak belediyede neredeyse “gölge başkan” gibi hareket eden yeğeni H.C.G. yer alıyor. İddialara göre belediyedeki ihaleler, inşaat projeleri ve yatırımlar, onun onayından geçmeden ilerleyemiyor. Bir anlamda kamu kaynakları üzerinde akrabalık kontenjanı açılmış durumda.
Bu, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan bir düzenin açık göstergesidir. Kamu görevi kişisel ağlara, aile bağlarına ve “benim adamım” anlayışına teslim edilmişse, orada artık adaletten, şeffaflıktan ve halk yararından söz edilemez.
“Boşluğuma geldi” ifadesiyle kendini savunan Mehmet Engin Tüter, aslında sistemin ne kadar normalleştiğini de gözler önüne seriyor. Tatlı kutusu bahanesiyle sunulan 110 bin avro, ne yazık ki sadece bir kişiye değil, koca bir düzene işaret ediyor. Bu sadece bir “yakalanma” hikâyesi değil, yıllardır sürdürülen bir “alışkanlığın” yakalanmasıdır.
İddialara göre Başkan Kara, belediyeye iş yapan müteahhitlere kendi villasının tadilatını yaptırmış. Bu, kamu yetkisiyle kişisel menfaat sağlama suçunun ta kendisidir. Dahası var: Turizmci Zafer Süral’ın anlattıkları kan donduracak cinsten. Rüşveti reddeden işletmelere toplamda 250 milyon TL’ye varan cezalar kesilmiş. Yani yolsuzluğa boyun eğmeyen cezalandırılmış, “sisteme uyanlar” ödüllendirilmiş.
Bu artık rüşvet değil; ekonomik şiddettir. Kamu eliyle ekonomik baskı kurmak, sadece ahlaksızlık değil, aynı zamanda suçtur.
Belki de bu gelişmelerin en acı yanı, toplumun geniş kesimlerinin artık şaşırmaması. “Ne var bunda canım, her yerde oluyor” diyerek geçiştirilen her olay, yeni bir suskunluk eşiği yaratıyor. Ama bilinmeli ki suskunluk, bu düzenin en büyük destekçisidir.
Manavgat halkı başta olmak üzere herkesin bu olayın takipçisi olması, sessiz kalmaması gerekiyor. Bu sadece bir belediyenin değil, tüm ülkenin vicdan meselesidir.
Soruşturma genişliyor, tutuklamalar sürüyor. Ama gerçek adalet, yalnızca küçük piyonların değil; bu düzenin kurucularının da hesap vermesiyle sağlanabilir. Tatlı kutusundaki para, artık kimsenin tatlı uykusunu kaçırmamalı. O uykudan uyanmak, hepimizin boynunun borcu.